Aradığınız Ev Kadını Artık Burada Oturmuyor
Annem "Allah iyi ki geceleri yaratmış ta birazcık
dinleniyoruz" derdi. Gece gündüz çalışan bir kadındı. Üç çocuğunu elinden tutan
kimsesi olmadan büyütmüş, okutmuş, evlendirmiş biri. Babamız dışarıda bizim
için kurtlar sofrasında mücadele verirken annemiz hayat mücadelesinden azade
salınacak değil ya. İstihdam piyasasına giremiyorlar diye kimi kurumlar
tarafından atıl kapasiteli kişiler, işe yaramaz kadınlar olarak tescil edilen
ev hanımı sınıfında zikredilen annem, sabah uyanıp akşam yatana kadar durmadan
çalışırdı kimseden aferin beklemeden. Tokayla tutturulmuş saçlarını gösterip
tarayacak vakit bile bulamıyorum derdi, az bir vakti olsa hayat mecmuası okur
şiir yazardı bir deftere. Günlük işler arasında illa bir alan açar, herkesin
gönlünü yapacak harika elbiseler ceketler abiyeler dikerdi.
Eczacılık yaparken etrafımızdaki önemli psikiyatristlerin
muayenehanelerine gelen hastaları unutamam. Sıraya giren kadın hastaların
ekserisi ev hanımlarıydı; eşlerinin ağır ihmaline uğramış, evde hiçbir şekilde
sohbete değer bulunmadıklarından, takdir edilmediklerinden solmuş incinmiş
örselenmiş eşler. İş yerinde ya da başka yerlerde kendilerince okumuş ve önemli
addettikleri kadınlara saygı duyan, dünya ahvaline dair konuşmalar yapabilen,
fakat karısıyla paylaşacak hiçbir mevzu bulamayan adamlara sorsanız, çoğu
‘kadının yeri evidir’ düsturunu savunur.
Bu yazıya ilham veren Fatma Barbarosoğlu, Nazife Şişman ve
arkadaşlarının büyük bir özveriyle çıkardıkları Nihayet dergisinden ve
Aradığınız Ev Kadını Artık Burada Oturmuyor sayısından söz etmek isterim.
Siyasetin aman vermez gündemine teslim olduğumuz bu yıllarda insana, gündelik
hayata, ince işlere sahip çıkan, yaşama sanatının inceliklerine eğilen dergi
30. Sayıyla çıktı karşımıza, hem de Meleklere İman gibi zor bir konuyla. Ev
kadınlarını gündeme alan bir önceki sayıya dönersek söylenecek ne çok şey var.
Kadınların ev dışında istihdam edilmesini ailenin yıkılmasının tek müsebbibi gören
kanaat önderleri acaba evde gece gündüz çalışan kadınlara Seyhan Büyükcoşkun’un
yazdığı gibi iade-i itibarı gündemlerine aldılar mı hiç. Varlıklarını
emeklerini kimliklerini değersizleştiren aşağılayan itibarsızlaştıran
söylemlere, sürekli hükümranca rol dağıtarak su mu taşıyorlar acaba?
Günümüzde ev kadını diye bir sabite yok ve sorumluluklar her
evde farklı deneyimleniyor. Yaşamın bir döneminde evde kalmayı tercih eden
kadın sonra mesleğini yapmak isteyebilir ve önemli olan her tercihin
istişareyle saygıyla karşılanması ve seçeneklerin açık tutulması. Avrupa’da
çocuklarına bakmak için işinden ayrılan kadınların küçümsenmesini yazmış Emel
Topçu. Her kadın mutlaka dışarıda çalışmalı ve üretmeli tezini savunan Betty
Fridan kendi yaşam tecrübesi içinde bunun zorunluluk olmadığını fakat hür bir
seçim gerektiğini söylemişti ahir ömründe. Kadınlara sürekli ne yapmaları
gerektiğini söyleyen ve baskı kuran her söylem zamanın ve hayatın ruhundan
hakikatinden uzak.
Türkiye’de ev kadınlığı ağır bir tablo olarak yaşanıyor;
asgari işler arasında mutfak alışverişi yapmak, onları mamul madde haline
getirmek, evi temizlemek, ütü, çamaşır, bulaşık, yaşlılara hastalara çocuklara
bakmak, ders çalıştırmak, çocukları kurslara taşımak, misafir ağırlamak,
ayakkabıları boyamak, gelen giden akrabalara hizmet vermek, kızların nakış
dikiş çeyiz işlerini kotarmak, ailenin her türden söküklerini dikmek…ilanihaye
gider bu liste. Değersiz görünen her bir kalem ücretlendirilse birbirinden paha
biçilmez. Oysa beklenen tek şey saygı takdir merhamet ve işlerin hakça
paylaşılması.
İslam dünyası bu konuda çeşitlilik içinde. Arap Afrika ve
Uzak Doğu aleminde genelde, ev işlerini çocuk bakımı da dahil daha düşük
statülü başka kadınlara yaptıran milyonlarca kadın var. Ayşe Böhürler’in
Duvarların Arkasında belgeseli için dolaştığı geniş İslam dünyasında ev kadını
olmaktan, hiçbir işle ilgilenmeksizin eşlerinin servetini harcamaktan hoşnut
sayısız kadın da var. Bir de Yemen gibi erkeklerin genelde ne ev içinde ne de
ev dışında sorumluluklarını yerine getirmedikleri, gat çiğnedikleri ülkeler var
ki, aşırı yoksulluk ve savaşların ortasında kadınların hayatı götürme
mücadelesi var.
Artık ev kadını kategorisi kullanışlı değil. Kadınlar para
kazanmak için değil, siyasi sosyal toplantılarda, yardım faaliyetlerinde ya da
hobilerinin peşinde koşturmak için de evden çıkıyorlar ve sosyal hayatın
içindeler. Yaşadıkları topluma hayata siyasete dünyaya sahip çıkmak, varlığını
en geniş manada idrak etmek kadın için hem hak hem de sorumluluk. Hayatın
müşterekliği içinde karşılıklı anlayış merhamet ve adalet duygusu geliştikçe
kabaca rol dağıtmalar, değerlerin, ailenin korunmasını işletilmesini insafsızca
sadece kadına yüklemeler son bulacak. Barbarosoğlu’nun giriş yazısında
anlattığı kadın çok hoş. Anketçi gençlerin meslek bölümüne ev kadını yazma
eğilimlerine karşı ısrarla hayır diyor o, “ben ev kadını değil, çalışkan
çilekeş köy kadınıyım.”
Yıldız Ramazanoğlu/Karar
29 Temmuz 2017
29 Temmuz 2017

Yorumlar
Yorum Gönder