Erkeğin Kadın Mücadelesine Tavsiyesi Üzerine
Kadına, kadınlığa olağanüstü şeyler atfetmek! Tam da karşı
durulması gereken nokta bu. Tanrıça olmaya değil tanrılığa karşı geliştirilen
kadın mücadelesi; kadının çiçek olmadığını bağırırken mesele; olan neyse o
olmaktı. Doğaüstü, en güçlü ve yine erkek dilinin formlarıyla yeryüzünde
anlamsızlaşmak değil.
Erkek zihni; kadını yalnızca sanatta, şiirsel söylemlerde
çekilir buluyor. Ağdalı sözler içine hapsedilen kadının, erkeğin zihin dünyası
gereğince mükemmel, iyi, barış havarisi, cesur savaşçı, şefkatli, sadık eş,
cilveli, çekici, asi vs. tüm bunlar olmadan – olmak zorunda olmadan – sadece
kadın olması, olduğu şeyin hesabını yapmadan yaşaması “katlanılır” gelmiyor.
Oysa kadın artık şiirde, resimde, sinemada, sloganlarda “katlanılır” olanın
dışında olmak zorunda.
Mesele, “kadın-erkek eşit değildir, kadın mükemmel bir
şeydir’’ sahte coşkusunun erkek zihin dünyasının kaba bir tasavvuru olduğunu
görmekte, eşit yaşamın olabilirliği ve somutluğu karşısında sunulanın duygusal
bir kurnazlık olduğunu anlamakta.
Kadın, duygusal temelde ve ilahi bağlamda şiirsellik içinde
değil aklen ve doğal olarak mücadelesini veriyor. Kof erkek zihniyetinin kadına
ruhani methiyeler dizmesi ve bunu mücadelenin katkı alanı içerisinde sunması,
kadın mücadelesine de el atma cüretinde bulunan erkek aklının henüz hiçbir şey
anlamadığını gösteriyor.
Kadının ne olunca “kadın” olduğunu-olmadığını belirleyerek
kadına sınırlar çizme görevini üstlenen
erkek; 8 Mart’ta kimin neyi nasıl anacağını-kutlayacağını, kadının görevlerini,
nasıl daha güzel bir kadın olunacağını (güzel olmak zorundaymışız ve ölçütümüz
erkekmiş gibi) anlatan tariflerle iktidarını sığ entelektüel formlara boğarak
tekrar ilan ediyor. Erkekliğinin egosuyla kadın mücadelesini de kadına
bırakmayacağını vurguluyor.
Mücadele, önce kadınların içine işlemiş erkeklikten
kurtulmasıyla harlanıyor oysa. Ve hepimizin malumu: Yumurta içten kırılırsa
yaşam başlar.
Gülbahar YILMAZ/Gaia Dergi
22 Mayıs 2017

Yorumlar
Yorum Gönder