Bir Kitap Tahlili: Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar
“Erkekler 2015’te 284 kadın ve yanlarındaki 19 çocuk ile
18 erkeği öldürdü. Bir önceki yıl erkeklerin 281 kadın öldürdüğünü, kamuoyunda
oluşan duyarlılığa rağmen cinayetlerde azalma olmadığını ve haberlere yansıdığı
kadarıyla şans eseri ölümle sonuçlanmayan 340 yaralama vakasının daha olduğunu
göz önünde bulundurursak, uzun vadede cinsiyet rollerinin eşitlik üzerine
kurulmasının gerekliliği bir kez daha ortaya çıkıyor diyebiliriz.”
Yukarıda alıntıladığım haber, Berna Ekal’ın Bianet’te
yayımlanan Erkek Şiddeti ve İstatistikler isimli yazısından. Aslına bakarsanız
tarihler ve istatistikler bir yandan çok mühim, bir yandan da yılın üzerini
çizip, 100 yıl öncesini de yazsak, ülkeyi de Türkiye yerine başka bir yer
yapsak çok garipsemeyeceğiz sanki. Kadına yönelik şiddet, ister evde ister iş
yerlerinde, isterse sokakta olsun her yerde var; evrensel bir sorundan
bahsediyoruz. Üstelik çoğunlukla ‘şiddeti uygulayanın’ bir cinsiyeti olduğunda
da hemfikiriz: erkekler. Kadından daha üstün varlıklar olduğuna inandırılan,
yıllar boyunca bu inançla yaşayan, kadının mal /hizmetçi/ erkeğin kaburgasından
yaratılan ve çocuk doğurmaya yarayan biri olduğunu düşünen ve böyle düşünmediği
yer ve zamanlarda dahi onlara ‘laf anlatmaya / öğretmeye’ çalışan bir tür yani.
Bu yazıyı okuyan erkeklerin hemen üstlerine alınıp irkilmelerine gerek yok;
muhtemelen söz ettiğim kategoriye girmiyorsunuz. Ama girenlerin sayısı
azımsanamaz, hele ki tüm dünya üzerindeki hemcinslerinizi düşünürsek.
Tecavüz, saldırı, ev içi şiddet, nefret cinayetleri, ‘ya
benimsin ya kara toprağın’ inancı ve daha fazlası. İçinizi karartmak değil
niyetim, ancak hayatın acı gerçekleri bunlar. Rebecca Solnit’in Encore Edebiyat
tarafından basılan Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar isimli kitabında da
belirtildiği üzere: Şiddetin bir ırkı, sınıfı, dini ya da milliyeti yok, ama
şiddetin bir cinsiyeti var. Evet, bu tür suçların failleri çoğunlukla erkekler,
ancak bu bütün erkeklerin şiddete eğilimli oldukları anlamına gelmiyor. Şiddet
onların da yakasını bırakmıyor aslında, onlar da başka erkeklerin kurbanı
olabiliyorlar.
Amerikalı bir aktivist, tarihçi ve yazar olan Solnit’in
dilimize Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar (Men Explain Things to Me) olarak
çevrilen ve son yıllarda feministlerin ellerinden düşürmediği kitabında, kendi
deneyimlerinden tutun, IMF’nin eski başkanı Strauss-Kahn’ın New York’ta lüks
bir otel odasında Afrika göçmeni bir otel hizmetçisini tacizinin sonuçlarından,
doğum kontrol ve kürtaj konularında kadınların adına karar veren erkek
politikacılara ve Yahoo CEO’su Marissa Mayer’in kardeşi Mason’ın kız arkadaşına
uyguladığı sözlü ve fiziksel şiddet sebebiyle mahkemeye çıktıktan sonra şartlı
tahliyeyle salıverilmesine dek pek çok örnekle bize şiddetin otoriter doğasını
işaret ediyor.
Rebecca Solnit artık günlük yaşantılarımızda da duyduğumuz,
feminizm literatürüne girmiş bir kelime türetiyor: mansplaining (Erkeklerin
sizin zaten bildiğiniz herhangi bir şeyi bilmediğinizi var sayarak anlatma
ihtiyacı duymaları. 5Harfliler’de yayınlanan bir yazıda kelimenin Türkçe
karşılığı olarak ‘açüklama’ kelimesi önerildi.) Peki nasıl ortaya çıkmış bu
kelime? Kadınların dudaklarının kıvrımındaki gülümsemeyi görebiliyorum. Hepimiz
maruz kalmışızdır o ya da bu konuda bir ‘açüklama’ya. Elbette saygı duyulan ve
başarılı bir tarihçi ve yazar olan Solnit de maruz kalmış.
Katıldığı bir partide, vaktiyle büyük paralar kazanmış, gösterişli
ev sahibi (Bay Çok Önemli de diyebiliriz), Solnit’e önce, “E anlat bakalım. İki
kitap yazdığını duydum,” diyerek başlıyor (aslında daha fazla kitap yazmış
olmasına rağmen) ve ardından küçük bir kızla konuşur gibi (aslında kırklı
yaşlarında olmasına rağmen) “Peki hangi konuda bu kitaplar?” diye soruyor.
Solnit son yazdığı kitaptan bahsedecek oluyor ve Bay Çok Önemli daha o anda
sözünü keserek bir kitaptan bahsetmeye başlıyor. Adam uzun uzadıya aslında
okumadığı fakat New York Times’ta kitap hakkında okuduğu bir yazıya dayanarak
Eadweard Muybridge hakkında atıp tutarken, Solnit ve arkadaşı şaşkınlık içinde
adamın bahsettiği kitabın Rebecca Solnit’in yazdığı kitap olduğunu fark ederler
ve adama bunu açıklamak için birkaç kere araya girmeye çalışmaları gerekir. En
sonunda gerçekle karşı karşıya gelen Bay Çok Önemli yalnızca birkaç saniye
kalakaldıktan sonra tekrar konuşmaya devam eder. Komik, komik olduğu kadar
acınası bir durum. İnsan düşünmeden edemiyor, bu kadar mı tedirgin oluyorlar
kadınların düşünüp, düşündüklerini sesli / yazılı olarak belirtmelerinden; bu
kadar mı tehdit altında hissediyorlar ‘erkeklik’lerini, sahip olduklarına
inandıkları ‘güç’lerini? Solnit’in de sık sık altını çizdiği gibi: ‘Kadın
özgürlüğü nedense erkeklerin elindeki ayrıcalıkları ve iktidarı sinsice ele
geçirmek isteyen bir hareket gibi algılanıyor; sanki bir tarafın kaybetmeye
mahkum olduğu, taraflardan sadece birinin özgür ve güçlü çıkabileceği bir savaş
var ortada. Oysa birlikte özgürleşir ya da birlikte köleleşiriz. Kazanmayı,
karşısındakine diz çöktürmeyi, ceza vermeyi ve üstünlüğünü sürdürmeyi planlayan
bir zihniyet, özgürlükten çok uzaktır. Bu hedefin peşini bırakmak insanı
özgürleştirecektir.”
Yani üzgünüm, biz özgürleşmeden size de rahat yok. Ne zaman
Jyoti Singh, Özgecan Aslan ve nicelerinden ders alabileceğiz, ne zaman kadın
bedenine dair kararları yalnızca kadınlar verecek, ne zaman hiçbir erkek/ kadın
karşısındakine ‘Dur ben sana açıklayayım,’ demeyecek ya da bir tartışma sırasında
yüzde müstehzi bir ifadeyle dinlemeyecek, ne zaman ‘Seviyordum öldürdüm,” ya da
‘Ailemizin ismini lekeledi,’ diyerek hiçbir kadının canı hiçe sayılmayacak, ne
zaman eşit haklara sahip olduğumuzu gerçekten hissedecek ve ‘şiddet’in yerine
‘nezaket’i koymayı başaracağız, işte o zaman hem erkekler, hem de kadınlar
rahat bir nefes alacaklar. Çok mü ütopik geldi kulağa? Çok yol olduğuna dair
hemfikir olabiliriz, ancak ‘Hayatta olmaz,’ diyorsanız sizinle bu konuda farklı
inançlara sahibiz demektir. Umut var, eşit olduğumuza inanan erkek ve kadınlar
bu hayatta ellerini bir şekilde taşın altına koyma gücünü buldukları sürece de
var olmaya devam edecek.
Doğacan Doğan/basucumuzdakikitap.org
25 Mart 2017

Yorumlar
Yorum Gönder